12 Ekim 2021 Salı

Dikenlerin Büyüsü || Margaret Rogerson

 Kitabı incelemek için: Goodreads

“Kendimi göstermemem daha iyi olur,” diye açıkladı. “Halkı galeyana getirmek istemiyorum. Bilirsin, ünlü birini görmeyiversinler, resmen kafayı yiyorlar ve faytona akın etmelerini istemiyorum. Bir adamın katlanabileceği evlilik teklifi sayısının da bir sınırı var.”
Elisabeth ona hayretler içinde bakakaldı. “Senden korkmuyorlar mı?”
Nathaniel pencereye doğru eğilip yansımasına bakarak saçlarını düzeltti. “Bu seni şoke edebilir ama insanların çoğu büyücülerin şeytani olduğunu düşünmüyor.” Başıyla şehri işaret etti. “Modern dünyaya hoş geldin, Scrivener.”

Son zamanlarda beni en fazla meraklandıran kitaplardan biriydi Dikenlerin Büyüsü ve bu kadar güzel olduğu için çok mutluyum.😍

Elisabeth Scrivner, hayatı boyunca kütüphanede yaşamış, gelecekte muhafız olmak isteyen bir kütüphaneci çırağı. Günlerini devasa kitap bitleri ve kütüphanede tutsak edilen kara büyü kitapları arasında geçiriyor. Nathaniel Thorn ise Thorn Hanedanlığı’nın tek varisi bir büyücü. Ve bir de Nathaniel’in iblisi, Silas var. Üçünü de sevdim diyebilirim. Başlarda Silas’a biraz daha nötrdüm ama ilerledikçe ve Nathaniel-Silas arasındaki ilişkiyi gördükçe onu da sevdim. Elisabeth’e başlarda kızdığım bazı yerler oldu ama yine de severek okuduğum bir karakter oldu. Cesaretini ve gücünü çok sevdim hatta. Nathaniel ise kitapta ortaya çıktığı ilk anda kalbimi çaldı. Yeniden görüneceği zamanları iple çektim resmen. Keşke çok daha fazla görebilseydik kitapta onu. Miras aldığı soyla olan savaşındaki o yaralı ve yalnız halini de Elisabeth’e karşı kendini rahat bırakan o muzip halini de çok sevdim.😍 Kitapta bu kadar az olmasına rağmen bu kadar çok sevdiysem, daha fazla okuyabilseydik neler olurdu düşünemiyorum.😂

“Silas seni geri getirdiğinde, aramızdaki ilişkinin iyi bir sonuç doğurmayacağını biliyordum. Her gün gitmeni diledim.” Bir eliyle yüzünü sıvazladı. “Düşündüm... Ve umdum ki... Savaştan sonra belki aklını başına toplarsın. Bir gün uyanırım ve çoktan gitmiş olursun.”
Sözleri acımasızdı. Elisabeth nefesini tutup devam etmesini bekledi.
“Ama yanımda kaldın. Bencilce olsa da buna memnun oldum... Ömrüm boyunca hiçbir şeyi bu kadar çok istemedim. Lanet olsun,” dedi. “Seni ele avuca sığmaz, inatçı çocuk. Nihayet beni bir şeye inandırdın. Tahmin ettiğim kadar sefil hissettiriyor.”


Kurgu ise inanılmaz ilginç ve güzeldi benim için. Büyücüler, kanlı canlı kara büyü kitapları, iblisler, ifritler derken hem çok farklı hem de çok heyecanlı oldu benim için. Yaratılan dünyayı, her şeyin bu kadar ince ince işlenmesini çok sevdim.

“Kitaplarla konuştuğunu biliyordum ama seni dinlediklerini fark etmemiştim.”

Kitabın seri olabilecek kadar büyük bir kurgusu vardı bence. Akışı yavaşlatan, okurken sıkan bir an olmadı benim için. İkinci bir kitabın olmasını tercih ederdim hatta. Sonunun biraz daha detaylı ve uzun olmasını, genelinde de daha fazla Elisabeth ve Nathaniel okumak isterdim açıkçası.Ama bu haliyle de fazlasıyla güzeldi. Sadece, kim daha fazla Nathaniel’e hayır diyebilir ki?😍

Elisabeth kaşlarını çattı. “Aşk hayatınla ilgili fantezi falan kurduğum yok.”
“Çok tuhaf. İşte buna alışık değilim. Genç kadınlar genellikle beyinlerinin büyük bir bölümünü ihtişamımı düşünme işine adamaktan mutluluk duyuyor.”


Farklı evrenlerde olmayı seviyorsanız bence Dikenlerin Büyüsü’nü de mutlaka listenize eklemelisiniz.❤️

“Kendimi göstermemem daha iyi olur,” diye açıkladı. “Halkı galeyana getirmek istemiyorum. Bilirsin, ünlü birini görmeyiversinler, resmen kafayı yiyorlar ve faytona akın etmelerini istemiyorum. Bir adamın katlanabileceği evlilik teklifi sayısının da bir sınırı var.”
Elisabeth ona hayretler içinde bakakaldı. “Senden korkmuyorlar mı?”
Nathaniel pencereye doğru eğilip yansımasına bakarak saçlarını düzeltti. “Bu seni şoke edebilir ama insanların çoğu büyücülerin şeytani olduğunu düşünmüyor.” Başıyla şehri işaret etti. “Modern dünyaya hoş geldin, Scrivener.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder