Kitabı incelemek için: Goodreads
***
“DÜNYADA SEVGİDEN DAHA GÜÇLÜ HİÇBİR ŞEY YOKTU.NE NEFRETNE DE KORKU BENZER BİR GÜCE SAHİP OLMAYI UMUT EDEBİLİRDİ.”
Audrey Rose Wadsworth ve Thomas Cresswell karanlık sırlarla çevrili Chicago’da düzenlenen göz alıcı Kolomb Dünya Fuarı’na katıldıklarında, kendilerini kayıp kişilere ve çözülmemiş cinayetlere uzanan
bir soruşturmanın ortasında bulurlar.
Serinin şoke edici finalinde Audrey Rose ve Thomas,
Beyaz Şehir Şeytanı olarak bilinen katili bulabilecekler mi?
Yoksa gizemi çözüp cevapları bulmaya çalışırlarken aşkları
tarifi mümkün olmayan bir trajediyle yarım mı kalacak?
***
Bu seriye olan sevgimi nasıl anlatsam bilmiyorum. Tartışmasız bir şekilde en sevdiğim serilerden biri❤️ İlk üç kitabı da çok fazla sevmiştim ama bu kitap... Serinin zirvesiydi adeta.😍Her şeyiyle harikaydı.💃🏻 Seride bir bu kadar daha kitap olsaydı ona da asla hayır demezdim. Cressworth bebeklerimi okumaktan asla sıkılmayacağıma eminim çünkü.❤️
Sorusu beni öyle hazırlıksız yakalamıştı ki kendimi tutmaya bile yeltenemeden cevabım dudaklarımın arasından döküldü.
“Seni istiyorum. Hayatımızın geri kalanı boyunca her gün ve her gece sana hem ruhsal hem fiziksel her türlü zevki yaşatmak istiyorum. Gülümsemenin sebebi ben olayım istiyorum.” Boynunun hoşnutlukla belli belirsiz kızardığını gördüm. Görünüşe göre onun da arzusu buydu. “Hayatımın her saatini, her yılını seni mutlu etmenin yollarını arayarak geçirmek istiyorum. Senin de benim için aynı şeyleri hissetmeni istiyorum. Bu ben talep ettiğim için değil, varlığının her bir zerresiyle beni arzuladığın için olmalı ama. Tutkumuzun tüm dünyayı yakıp kavurmasını, yıldızları bile kıskandırmasını istiyorum.”
Ateş ve Kan’dan önce kitabın başında serinin novellası Karanlık Prens’i okuyoruz ve Thomas’ın bakışından olduğunu söylemem ne kadar harika olduğunu açıklamam için yeterli olur sanırım.😍 Audrey Rose’u ne kadar sevsem de serinin tamamını Thomas’ın bakışından okusak neler olurdu düşünemiyorum.😍
Mücadelesini verdiğim savaş sona ermişti. Ona dönerken duygularımı bastırmak için elimden geleni yaptım. “Elbette seni özleyeceğim. Kalbim, iradem dışında göğsümden sökülüp alınmış gibi gelecek.”
Ayrıca bir kısmı Büyü ve Kan’daki zaman dilimini anlattığı için bazı şeyler daha iyi aydınlandı ve detayları görmek çok iyi oldu.
“Seni günün her saniyesi, her dakikası, her saati sevecek ve onurlandıracağım,” diye sözlerini sürdürdü Thomas, bana bir adım daha yaklaşarak. “Küçük de olsa büyük de olsa her türlü meselede sana danışacağıma ve ciğerlerimdeki son nefese kadar senin kıymetini bileceğime yemin ediyorum. Aynı hatayı iki kez yapmamaya, senin gülümsediğini görmeyi kendime vazife edinmeye ve hayatın karşımıza çıkardığı her türlü zorlukta, her bir zaferde ve her yeni macerada elini tutmaya söz veriyorum.” Gözlerini gözlerimden ayırmadan, nişan yüzüğümün yanına bir alyans taktı. “Bugünden ömrümün son anına kadar seni her açıdan dengim olarak sevmeye ve korumaya yemin ediyorum, Audrey Rose.”
Audrey Rose’a Büyü ve Kan’da çok kızmıştım aslında ama burada özlediğim halini görmek çok güzeldi. Zaten serinin başından beri kararlılığını, kimseye boğun eğmeyen güçlü duruşunu çok sevmiştim.
“Aşk ölümsüzdür. Ölüm ne ona dokunabilir ne de onu çalabilir. Özellikle de gerçek aşksa. Haydi, çetelemize bir yemin daha ekleyelim,” dedi. “Bana her sabah uyanıp ne kadar küçük olursa olsun, nereden gelirse gelsin bir neşe kaynağı bulacağına yemin et. Her daim zor, sabrımızı sınayan ve acı çekeceğimiz zamanlar olacak ama o günlerin içinde bulunduğumuz anı mahvetmesine izin vermeyeceğiz. Çünkü şu an ben buradayım.” Başımın tepesine bir öpücük kondurdu. “Ve sen de buradasın.” Dudaklarını parmak eklemlerime bastırdı. “Ve şimdiki zaman, gelecekten ve onun bilinmezliklerinden çok daha güzel.”
“Hissediyor musun?” Endişeli hâli bir anda yok oldu. Elimi göğsüne bastırdı. Kalbi hızla atıyordu. “Sen benim karanlık kalbime şarkılar söyletiyorsun, Wadsworth.”
Yürümeyi bıraktı. “Seni sonsuza dek sevecek olan adamım.” Ben bu sözler karşısında ahlayıp ohlamaya ya da benimle flörtleştiği için onu azarlamaya fırsat bulamadan çabucak sözlerini sürdürdü: “Aynı zamanda bir gözlem öğrencisiyim. Ve bir erkek kardeşim. İşin gerçeği, Bayan Wadsworth, ben kız kardeşimin erkeklerin dünyasında yol almasını seyrettim. Bunu, yerinde olsam benim asla başaramayacağım kadar büyük bir zarafetle başardığını gördüm. Senin de aynı şeyleri yapmana tanık oldum. Karşımdakine cevabı yapıştırmayı her şeyden çok isteyeceğim durumlarda sen dilini ısırmak zorunda kaldın. Erkeklerin başarısız olduğu anları öne çıkarmaktan keyif alıyorum, tek bir kişinin fikrini dahi değiştirsem kârdır. Kimseninki değişmese de fark etmez. En azından kadınlara karşı değil, onların yanında savaştığımı hissediyorum. Herkesin kendi başarısızlıklarının sorumluluğunu üstlenmesi gerekir.”
Kolunu biraz daha sıkı kavradım. “Canın istediğinde insanı şaşırtıyorsun, Cresswell.”
Yüzünden düşünceli bir ifade gelip geçerken bana baktı. “Ben eşit muamelenin, takdir edilmesi gereken bir şey olmadığı bir dünyada yaşamanın özlemini çekiyorum.”
Bence kesinlikle listenize eklemelisiniz, zaten başlarsanız devamını okumadan duramayacaksınız.❤️
“Çoğunlukla mı?”
Bunu bir an için düşündü. “Son derece uygunsuz olmadığı sürece tabii. O durumda bunu zevkle paylaşırım.”
“Sen hep dersin ya... Bir erkekte en çok dikkatini çeken şey kocaman bir...”
“Kes sesini.” Elimi havaya kaldırdım. “Sana yalvarıyorum. Amcam hemen şuracıkta.”
“Beyni olmasıymış.” Kızaran yüzüme bakıp sırıtırken cümlesini bitirmekten geri durmadı. “Kafanda böyle edepsiz düşüncelerin kol gezmesi beni hayrete sürüklüyor, Wadsworth. Suç mahallindeyiz, biraz kendini topla.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder