19 Aralık 2019 Perşembe

Kaybettiğimiz Işık || Jill Santopolo

Kitabı incelemek için: Goodreads
***
Kararınla içimi parçalamıştın...
yaşanan onca şeyden sonra hâlâ kanıyor..
İki aşk, iki yaşam.
Biri ona ilham verdi, onu gerçekten anlayıp cesaretlendirdi.
Diğeriyse ona güvenli bir gelecek sundu, koruyup kolladı onu.
Lucy korkunç bir karar vermek zorundaydı. Seçimini
yapmadan önce hikâyesini en başından anlatmaya başladı...
Dünyanın kaderinin değiştiği günlerden birinde, 11 Eylül'de
bir üniversitenin kampüsünde tanışmıştı Lucy ile Gabe.
Tıpkı tüm dünya gibi onların da yaşamı o kısacık anda değişiverdi. O gün anlamlı bir hayatları olması için, dünyaya bir şeyler katacaklarına söz verdiler. Bir yıl sonra tekrar karşılaştıklarında birbirlerinin hayatlarının anlamı olmak istediler. Ne yazık ki aşkları Gabe’i durduramadı; Orta Doğu’ya gitmeyi seçti, büyüklere acının hikâyelerini anlatabilmek için. Lucy de New York’ta kalmayı seçti, çocuklara mutluluğun hikâyelerini anlatabilmek için... Fakat ikisinin hikâyesi bitmedi, yazılmaya devam etti.
 
***

 “Bence dünyada işler bu şekilde yürümüyor,” dedim. “Bence hayat sadece hayat. Bazı olaylarla karşılaşıp bazı seçimler yapıyoruz ve sonrasında yaşanan her şey bu seçimlerin sonucu. Bırak kendini akıntıya, hâlâ senden yanayken. Eski bir mesele. Kramer’in dersinden.”

Lucy ve Gabe, Gabe’in Lucy’nin derste yanına oturmasıyla tanışıyorlar ve o gün 11 Eylül saldırısı gerçekleşiyor. Saldırının da etkisiyle kaybedilecek zamanının olmadığını düşünen her insan gibi giriş kısmını es geçip bir anda bir birlikteliğe başlıyacak gibi oluyorlar ve o gün kariyerleri için bir karar veriyorlar. Fakat o günün sonuna bile gelmeden Gabe’in eski sevgilisi arıyor ve ertesin gün Gabe buluşmalarını iptal edip eski sevgilisine döndüğünü söyleyen bir mesaj gönderiyor. Bakın bu Gabe’in Lucy ve bize ilk darbesi sadece. Derken aradan yıllar geçiyor ve tekrar karşılaşıyorlar. Birbirlerini asla unutamadıkları fark ettiklerinde gerçek bir birliktelik nihayet başlıyor. Birlikteyken inanılmaz derecede güzeldiler, çok tutkulu, çok uyumlu ve birbirleri için yaratılmış kadar harikaydılar fakat kitapta da bahsedilen ayıcık şeker deneyi gibiydiler, bir araya geldiklerinde patlama kaçınılmaz oluyordu, kitabı okuyanlar ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaklar. Tabii ki her şey böyle iyi devam edemezdi, Gabe, Lucy’nin en önemli gecesinde onu berbat edecek haberi veriyor ve uzun süredir peşinde koştuğu teklifin geldiğini ve KABUL ETTİĞİNİ söylüyor! Hem hiçbir şey sormadan kabul ettiği için hem de Lucy’nin en mutlu olduğu anda bu lanet haberi verdiği için onu asla affedemiyorum. Evet bu, ikinci ve en büyük terk ediş oluyor. Fakat keşke her şey böyle sonlansaydı diyorum ama tabii ki öyle olmadı. Lucy Gabe’in ardından tam anlamıyla bir enkaza dönüştü ve okurken aynı şeyi hissetmemeniz bence mümkün değil. O ruh halini ve aslında kitap boyunca süren bu hali iliklerimde hissettiğimi söylemem gerekiyor. Lucy, nihayet toparlanmaya karar verdiğinde Darren’la tanışıyor. Darren ise Gabe’in tam tersi. Lucy’i heyecanlandırmıyor, delice aşık hissettirmiyor ama güvende hissettiriyor. Yani tam yaralarını saracak türde bir adam. Güvenli bir liman. Lucy her ne kadar böyle bir ilişkiye ihtiyaç duysa da yeterli olmadığının da farkındaydı. Ben Darren gibi karakterleri okurken çok üzülüyorum ya, çok iyiler çok hoşlar ama yara bandı olmaktan öteye geçemiyorlar ve bence bunu hak etmiyorlar. 

 “Lucy. Luce. Luz İspanyolcada ışık anlamına geliyor, değil mi?” Cevabımı bekledin. Başımı sallayarak onayladığımda, “O halde bu karanlık günü ışıkla doldurduğun için teşekkür ederim.”

Lucy kendi salınım deneyinin Darren olduğuna inandığı sırada Gabe yeniden bir maille, aramayla ortaya çıkıyor. Ve bu kitap boyunca, tam 13 yıl bu şekilde sürüyor. Tam Lucy unutacak, mutlu olacak diyorsunuz ama Gabe buna asla fırsat vermiyor. Gabe’i bu yüzden affedemiyorum işte. Bu kadar bencil olmasını kabul edemiyorum. Hayır madem kariyeri, dünyada bir iz bırakmak daha önemliydi, o zaman tamamen gitseydi. Ardında bir enkaz bıraktığının farkında olmadan gidip, başı her sıkıştığında Lucy’i aramak, ona ne kadar zarar verdiğini fark edemeyecek kadar kendine odaklanmak nasıl bir bencillik ya? Lucy’i nasıl sevdiğini görmeseydim bunu kabul etmek, tam bir pislikti nasıl olsa demek daha kolay olurdu ama öyle değildi işte. Canımı en çok yakan da bu. Öyle büyük öyle güzel bir şeyi mahvetti ki, onu affedemiyorum. Bunu kaçırmış olmalarını kabullenemiyorum. Ama her şeye rağmen o sonun geleceğini biliyordum, ne olursa olsun hiçbir zaman yeterince hazırlıklı olamayacağınız sonlardandı. Beni de dağıttı, mahvedip ortada bıraktı. 
Bu noktada kitap, adının hakkını sonuna kadar veriyor. Kaybettiğimiz Işık... Kaybettikleri o kadar büyük bir şeydi ki...💔

 “Benim yıldızım gibisin, Lucy, güneşim gibi. Senin ışığın, çekim gücün... Benim için ne anlama geldiğini nasıl anlatsam, bilemiyorum.”
Parmaklarımı usulca uyluklarında gezdirerek, “Ben bizim için ikiz yıldızlar derdim,” dedim. Ellerimi senden alamıyordum. Kendimi kontrol edemiyordum. “Birbirimizin etrafında dönüyoruz.”

Bu kitabın baştan sona yaşattığı en büyük his; çaresizlik. Lanet bir durumun içindeler ve asla çıkış şansları yok. Bu durum okurken boğulmuş gibi hissetmeme sebep oldu gerçekten. Birkaç kez de ara vermek zorunda bıraktı beni. Yazarın dili de oldukça sade fakat fazlasıyla etkileyici. Karakterlerin çaresizliğini iliklerinizde hissetmemeniz imkansız. Bu kitabı Tarryn Fisher yazmış deselerdi buna inanabilirdim. Aynı zorluk, aynı etkileyicilik hakim kitaba. Hatta bana okurken Tarryn Fisher’ın Fırsatçı kitabını hatırlattı bolca. Orada da Caleb ve Olivia benzer bir çaresizlik içindeydiler. Her iki çiftin de kaybettikleri ışık aynı güçteydi.💔 Fakat burada karakterleri sevmek daha kolay olduğu için okumak daha zordu.

 “Ömrümüzün neredeyse yarısını birbirimizi tanıyarak geçirdik.
Gülümsediğin, kendine güvendiğin, çocuklar gibi keyiflendiğin zamanları gördüm. Kırıldığın, yaralandığın, kaybettiğin zamanları gördüm.
Ama seni hiç böyle görmemiştim.
Bana güzelliği aramayı öğrettin. Karanlıkta, yıkımın orta yerinde bile, daima bir ışık buldun.
Burada hangi güzelliği, hangi ışığı bulurum, bilmiyorum. Ama denerim. Senin için denerim. Çünkü biliyorum: Sen benim için bunu yapardın.”  

Duygusu yer yer sizi boğacak kadar yoğun kitapları okumayı seviyorsanız kesinlikle tavsiye edebilirim. Aksi durumda sizin için bir işkence olacağının da teminatını verebilirim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder