25 Ocak 2019 Cuma

Bana Dokunma || Tahereh Mafi

Kitabı incelemek ve satın almak için: Kitapyurdu || D&R
***
Dokunuşum ölümcül, dokunuşum güç. 
Juliette tam 264 gündür kimseye dokunmadı. 
En son birine dokunması bir kazaydı. Ama Yeniden Kuruluş onu cinayetten içeri tıktı. Juliette’in dokunuşunun neden bu kadar ölümcül olduğunu kimse bilmiyor. Kimseye bir zarar vermediği sürece bu durum kimsenin de umurunda değil çünkü dünya zaten perişan durumda. Her gün yeni bir hastalık ortaya çıkıyor, gıda sıkıntısı had safhada, gökyüzünde tek bir kuş kalmadı ve bulutlar garip bir renkte.
Yeniden Kuruluş, yeni düzenin tek çare olduğunu iddia ettiği için Juliette’i bir hücreye kapattı. Hayatta kalan bir avuç insan ise savaş naraları atıyor. İşte bu yüzden Yeniden Kuruluş fikir değiştirmek üzere. Juliette onlar için mükemmel bir silah olabilir. Juliette, yeni düzenin tek silahı olabilir.
Juliette karar aşamasında. Ya bir silah olacak. Ya da bir asi.
***



Kitabın alışılmışın dışındaki yazımını oldukça beğendim ben. Juliette’nin içinden geçirip de söyleyemediği şeylerin üzerlerinin çizili olması, bir şeyleri düşünmeye daldığında yaptığı kelime, cümle tekrarları çok güzeldi. Bence bu şekilde bir anlatımın tercih edilmesi dışarıdan bir göz olmanın ötesine geçirmiş okuyucuyu. Ben okurken gerçekten Juliette’nin zihninin içindeymiş gibi hissettim ki bu bence kitabı çok daha başarılı kıldı. 



💙“Bana dokunamazsın. Dokunamazsın.”
Gözlerimi yere diktim.
Ayağa kalktı. “Neden?”
“Dokunamazsın işte,” diye fısıldadım duvarlara.
“Anlamıyorum benimle neden konuşmuyorsun? Bütün gün köşede oturup defterine yazıyorsun ve benim suratım dışında her şeye bakıyorsun. Bir parça kapıda söyleyecek bu kadar şeyin var ama ben burada duruyorum ve sen varlığımı görmezden geliyorsun. Juliette, lütfen...”
Koluma uzandı ama ben dönüp uzaklaştım. “Neden en azından bana bakmıyorsun? Seni incitmeyeceğim...”






Ama Adam’ı çok sevebildiğimi, Adam ve Juliette ilişkisini pek hissedebildiğimi söyleyemeyeceğim. Kitabın ortalarından sonra gelişen olaylar bana biraz hızlı geldi. Çok sevemedim o yüzden. Juliette’nin zihninin içinde olduğumuz o ilk kısımları daha çok sevmiştim ben. Ama yine de seriye devam etmeyi düşünüyorum. Umarım devamında daha çok severim seriyi.

💙“Kar yağıyordu bugün.
Beton buz gibiydi ve her zamankinden daha soğuktu ama ben bu dondurucu soğukları yaz mevsiminin o boğucu nemine tercih ediyordum. Yaz mevsimi, dünyadaki her şeyi kaynama noktasına 1’er derece yaklaştıran bir yavaş pişiriciye benziyordu. Bir milyon mutlu sıfat vaat ederken akşam yemeği için burnuma pis koku ve lağım yağıyordu. Sıcaktan ve ardında bıraktığı o yapışkan, terli pislikten nefret ediyordum. Bizim, onun varlığıyla bitmek bilmeyen saatler geçirdiğimizi fark edemeyecek kadar kendisiyle meşgul olan güneşin ilgisizliğinden nefret ediyordum. Güneş kibirli bir şeydi, bizi bezdirirken dünyayı ardında bırakıp giderdi.
Ay ise sadık bir arkadaştı.
Hiç gitmezdi. Daima oradaydı, bizi izlerdi, sadıktı, bizi aydınlık ve karanlık anlarımızda tanır, tıpkı bizim gibi sonsuza dek değişirdi. Her gün kendisinin farklı bir versiyonu olurdu. Bazen zayıf ve solgun, bazen de güçlü ve ışık saçan bir ay olurdu. Ay, insan olmak ne demek bilirdi.
Belirsiz. Yalnız. Eksikliklerle oyulmuş.”




💙“Bana Adam’la James arasındaki bu ilişki o kadar özel o kadar kişisel geliyordu ki. Bu asla sahip olamadığım ve olamayacağım türden bir bağdı. Ama bu kadar çok sevginin etrafında olmak donmuş kısımlarımı çözüp tekrar insanca bir şeye dönüştürmeyi başarmıştı. İnsan olduğumu hissediyordum. Belki canavar olmam gerekmiyor gibi hissediyordum. Belki de canavar değildim.
Belki işler değişebilirdi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder