*** Bir ay önce, akıl hastanesine yatırıldım. Dün, Lachlan ziyaretime geldi. Beni öptü ve aklımı kaçırmaya başladığımı söyledi. Saatler sonra Max düşüncelerimi işgal etti; deli olmadığımı ve bana ihtiyacı olduğunu hatırlattı. Birkaç dakika önce geçmişimi aydınlatmaya çalışarak gerçeklikten daha da uzaklaştım… Şimdi, herkes benim aklımı kaçırdığımı düşünüyor ama ben onun gerçek olduğunu ve ne gördüğümü biliyorum… Bana inanıyor musun? *** “Ama unutma ki en temiz ruhların bile içinde bir parça karanlık vardır. Fark etmek zor olabilir. Belki de bunu dünyadan saklama sanatında mükemmelleşmişlerdir. Ya da belki zihinlerinin kuytu bir köşesinde saklıdır. Ama vardır. Dünyada yaralanmamış hiç kimse yoktur." Uzun süredir doğru düzgün bir okuma yapmıyordum. Aslında bunun için ne vakit bulabiliyordum ne de bir istek. Fakat Kördüğüm bir anda karşıma çıktı ve hissettiğim merakı kaybetmeden okumak istedim. İyi ki de öyle yapmışım. Kitabı okumaya başladığımda kesinlikle bir Tarryn Fisher kitabı okuyor gibi hissettim. Gerçekten. Ve bu beni muazzam derecede heyecanlandırdı. Çünkü Tarryn’in anlatımını, kitaplarındaki o karanlığı, bitirdiğinizde sizi bir acıyla bırakacak olmasının verdiği hissi, her şeye rağmen güçlü kalmaya çalışan karakterlerini aşırı seviyorum. Ve Kördüğüm’de de böyle bir şeyle karşı karşıya olduğumu hissettiğimde gerçekten çok sevindim. Beklentilerim de büyük ölçüde karşılandı. Tek tatmin olamadığım şey kitabın sonuydu. 🌸"Aşkın bir hastalık olduğuna karar verdim. Ama ilk başta değil. Başta leziz bir şey. Tıpkı bir tatlı gibi. İlk ısırık gibisi yok. Ve tadını çıkarta çıkarta yemiyorsunuz, aç kurt gibi saldırıyorsunuz. Bunun başınıza gelen en iyi şey olabileceğini biliyorsunuz ve bu yüzden tadına bakıp, yiyip duruyorsunuz. Açgözlülüğünüz mantığınızı gölgeliyor ve çok ileri gittiğinizi fark ettiğiniz zaman artık çok geç oluyor. Aşk gidiyor ve size kalan acıdan başka bir şey değil.” 🌸“Ama doğru kişiyle her şey mükemmel bir şekilde diziliyor. Dünya ekseninde dönmeyi bırakıyor, zaman yavaşlıyor ve fark ediyorsunuz ki kendinizden bir parçayı kaybederken aynı zamanda karşılığında bir şey de elde ediyorsunuz. O kişinin size verdiği şey size tam uyuyor.” Söylediğim gibi tek sevemediğim kitabın sonuydu. Kitap boyunca neler olduğunu öğrenmek istiyorsunuz ve her şey son birkaç sayfada veriliyor ve haliyle geçiştirildiğinizi hissettiriyor. Naomi’nin durumu, sonrasında neler olduğu daha detaylı verilseydi kesinlikle daha güzel olacaktı kitap. Böylesini güçlü bir kurgusu varken böyle geçiştirilmiş bir sonu hak etmiyordu bu kitap. Lana’nın lanet olasıca annesinden, her şey gözlerinin önündeyken böyle görmezden gelebiliyor olmasından nefret ettim. Babasından, o pisliğe baba denmesini bile kaldıramıyorum, bahsetmek bile istemiyorum. Sinirlerimi alt üst etti kitap boyunca. Ve bunların gerçekten var olduğunu bilmek, onlarla aynı dünyada nefes aldığımızı bilmek, kanıma dokunuyor, canımı yakıyor. Keşke yeryüzünden tamamen silinebilseler bunlar! 🌸”İnsanlar sadece geride onlar için bir şey kalmazsa yok olur. Ama sen ve ben varız. Biz her zaman senin yok oluşuna engel olacak kadar güçlü bir neden olacağız.” Max ve Lachlan içinse hep bir yarım kalmışlık hissediyordum fakat her şeyin netlik kazanmasıyla o tamamlanmışlığı hissettim. Evet, ikisini de sevdim diyebiliyorum şimdi. Bence bu kitabı okuyun, zorlayacak sizi, evet, ama okuyun. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder