***
Bir öpücük bir an sürer… ama bin öpücük bir ömür boyu…
Bir oğlan. Bir kız.
Anında kurulan ve uzun süre kopmayan, ne zamanın ne de mesafenin koparabileceği bir bağ. Sonsuza dek sürecek bir bağ. Ya da öyle olduğuna inanmışlardı.
On yedi yaşındaki Rune Kristiansen ülkesi Norveç’ten Georgia’daki Blossom Grove kasabasına geri döndüğünde aklında tek bir şey vardı: Ruhunun diğer yarısı olan, onun dönüşünü beklemeye söz veren kız neden bir açıklama dahi yapmadan onu hayatından çıkarmıştı? Rune'un kalbi iki yıl önce, Poppy tek kelime bile etmeden onu terk ettiğinde kırılmıştı. Ancak işin gerçek yüzünü öğrendiğinde, asıl kalp kırıklığını henüz yaşamadığını fark edecekti.
***
“Belki biz de kiraz çiçekleri gibiyiz Rune. Kayan yıldızlar gibi. Belki de çok ufakken aşırı sevdik ve öyle çok parladık ki solmamız gerekti.” Arkamızı, çiçek bahçesini işaret etti. “Olağanüstü güzellik, tez elden ölüm. Elimizde bize bir ders verecek kadar tuttuk bu sevgiyi. Ne kadar çok sevebileceğimizi bize öğretene dek.”
“Daha çok bir hikaye aslında. Rüya görmüş biri hakkında. Rüyada onlar da böyle bir sahildeler. Ancak Tanrı’yla beraber yürüyorlar.” Ben gözlerimi kıstığımda, Poppy gözlerini devirdi. “Sana ruhani olduğunu söyledim!” dedi gülerek. “Söyledin,” diye yanıt verip çenemle başını dürttüm. Devam et hadi.” İç çektikten sonra parmağıyla kuma aheste aheste şekiller çizdi. Yine sonsuzluk simgesi olduğunu gördüğümde biraz kalbim kırıldı. “Sahilde yürürlerken karanlık gökyüzünde birinin hayatı onlara gösteriliyormuş. Her sahne bir film gibi oynatıldığında, bir kişi filmdeki insanların arkalarında iki çift ayak izi olduğunu fark etmiş. Her sahne de yeni bir çift ayak izi çizgisi varmış.” Poppy’nin dikkati ayak izlerimize kaydı. “Tüm sahneler oynatılıp bittiğinde, aynı kişi ayak izlerine bakmış ve tuhaf bir şey fark etmiş. Hayatlarındaki en mutsuz ve çaresiz zamanlarda sadece bir çift ayak izi varmış. Mutlu zamanlarda da hep iki çift.” Kaşlarımı çatıp bu hikayenin nereye varacağını merak ettim. Poppy çenesini kaldırıp güneşin keskin ışıkları yüzünden gözlerini kırptı. Sulanmış gözleriyle bana bakıp devam etti. “O insan bunu çok sorun etmiş. Tanrı, eğer bir insan hayatını O’na adarsa, tüm o iniş çıkışlarda onlarla birlikte yürüyeceğini söylemişti. O kişi de bu yüzden Tanrı’ya, neden hayatlarının en zor zamanlarında onları terk ettin? Neden onları yalnız bıraktın? diye sormuş.” Poppy’nin yüzüne derin bir huzur ifadesi yerleşti. “Ya sonra?” diye teşvik ettim. “Tanrı ne demiş?” Gözünden bir damla yaş döküldü. “O kişiye tüm hayatları boyunca onların yanında olduğunu söylemiş. Fakat sonra Tanrı açıklamış, bir çift ayak izinin olduğu zamanlar, sadece onların yanında yürümedim, onları taşıdım.” Poppy burnunu çekip konuştu, “İnançsız olmanı sorun etmiyorum Rune. Şiir sadece inançlılar için değil. En kötü, en hüzünlü, kurtulmanın neredeyse imkansız geldiği zamanlarda, bizi taşıyan insanlar var. Öyle ya da böyle, Tanrı veya sevdiğimiz bir kişi ya da ikisi birlikte, artık yürüyemeyeceğimizi düşündüğümüz anlarda koşarak gelip yardım ediyor, o kişi bizi ileriye doğru taşıyor.”
Kitabın konusuna hiç girmeyeceğim, kimseye spoiler vermek gibi bir niyetim yok. Ufacık bahsetsem bir şeyleri tahmin etmeniz zor değil zaten. Bu kadar tahmin edilebilir olduğu halde nasıl bu kadar güzel oldu bu kitap inanın hala çözemiyorum.
Çok ufak karakterlerden bahsetmek istiyorum. Rune... Çok güzeldi. Gerçekten çok güzeldi.💗 Aşkını öylesine güzel gösteriyordu ki, biliyorusunuz hassas noktam oluyor böyle güzel seven karakterler 🙈, bayıldım! Poppy’ye her Poppymin dediğinde eridim! E R İ D İ M!
"Poppymin," dedi. Sesi daha derin, sert ve güçlüydü. "Poppymin! Bu benim Poppy'm demek. Sonsuza kadar, hep ve daima. Sen BENİM Poppy'msin!"
Poppy ise okuduğum en pozitif, en naif, en tatlı karakterdi sanırım. Gerçekten çok sevdim onu. Karakterleri böyle sevince de kitabı sevmemek pek mümkün olmuyor tabii. Fakat kitapta tek sevmediğim kısım karakterlerimizin yaşlarıydı sanıyorum. Biraz daha büyük olsalardı çok daha güzel olacaktı bence. Ayrıca bir tık daha gerçekçi olabilecekti. Hoş yazar ne yaparsa yapsın böyle efsanevi bir aşkın gerçek olamayacağını bilmemize engel olamazdı. 😒😒
Ayrıca o son kutudan çıkanı okuduğum an çileden çıkma noktasına geldim ve çok korktum devamında her şeyin bozulmasından. Fakat kitabın sonu... O epilog... Bu kitaba ancak böyle güzel bir son yazılabilirdi. Bitirdiğimde canım aşırı yanmıştı ve o epilog olmasaydı toparlanmam pek mümkün olmayacaktı. Bu kitabı muttttlaka okuyun! Canınız yanacak ama buna değecek, inanın bana.❤️
"... ve yüreğim neredeyse göğsümden dışarı fırlayacaktı."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder