25 Mart 2020 Çarşamba

Darağacı Dansı || Anna Day

Kitabı incelemek için: Goodreads
***
HİÇBİR HİKÂYE ÖLMEYE DEĞMEZ
 
Violet, “Darağacı Dansı”nın gelmiş geçmiş en büyük hayranıydı. En yakın arkadaşları ve kardeşiyle birlikte katıldığı Comic-Con’da favori karakterleriyle –yani onları canlandıran oyuncularla– tanışma fikri aklını başından alıyordu. Fakat kaderin onlar için daha büyük planları vardı.
 
Korkunç bir kazanın ardından, hikâye onlar için gerçeğe dönüştü. Her satırını, her sahnesini ezbere bildiklerini sanıyorlardı – ta ki ilk beş dakikada kazayla asilerin gizli silahı olan Rose’un ölümüne sebep olana kadar. Bunun üzerine asiler tarafından tutsak alındıklarında en büyük arzularının kâbusa dönüştüğünü fark ettiler.
 
Kendi dünyasına dönmek isteyen Violet, Rose’un adımlarını takip etmek ve kehaneti gerçekleştirmek zorundaydı. Ancak yapılan tek bir değişiklik, onları yepyeni bir sona götürecekti.

***
Baskısının ve konusunun güzelliğiyle çıktığı andan itibaren aklımı çelen Darağacı Dansı’nı nihayet okudum ve bitirdim. İtiraf edeyim, konusunu ne kadar beğensem de kitaba başlarken kurgunun beni bu kadar fazla etkileyeceğini, bu kadar seveceğimi kestirememiştim.
Öncelikle size biraz kitaptan bahsedeyim.
Kitabımız ana karakter Violet, kardeşi Nate ve arkadaşları Katie ve Alice’in en sevdikleri kitap ve sonrasında film olan Darağacı Dansı’nın karakterleriyle tanışmak için Comic-Con’a en sevdikleri karakterlerin kostümlerini giyip katılmaları ile başlıyor. Filmin başrolleri Rose ve Willow ile tanıştıkları sırada bir anda bir şey oluyor ve kendilerini Darağacı Dansı dünyasında buluyorlar. Ve böylece, bir aşk hikayesiyle başarıya ulaşan distopyanın aslında hiç bilmedikleri bir yer olduğunu görüyorlar. Filmi defalarca izleyip, tüm repliklerini ezbere bilseler de, bu evrende çok daha fazlasının olduğunu görmek, o büyülü sandıkları evrenin acımasız gerçekleriyle yüzleşmek karakterlerimizi içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Ve bu evrenden tek kurtuluşun hikayeyi aynen bildikleri gibi sona erdirmek olduğunu keşfediyorlar. Ve buradan sonra hep birlikte hikayeyi tamamlamak için çabalıyorlar. Ve biz bu çabalarını okuyor, onlarla birlikte görünenin arkasındaki hikayeyi keşfediyoruz.


"Sanırım sorunun ne olduğunun farkına varmıştım. Aşk önceden belirlenemez veya zorlanamazdı. Aşk senaryoya uymazdı. Aşık olmak bilinmezliğe düşmekti. Risk almaktı."

Ne yalan söyleyeyim, başlarda kitaba adapte olmakta epey zorluk çektim. Çünkü daha karakterlerin kendi dünyalarına alışamamışken bir anda farklı bir evrene geçiş oluyor ve hem oradaki hikayeyi, hem de Violet ve arkadaşlarının hikayesini takip etmeye çalışıyoruz. İşler burada biraz karmaşıklaştı benim için. Çünkü gerçekten inanılmaz bir kurgusu var kitabın. Fakat her şeye adapte olduktan sonra öyle bir aktı ki hikaye, nasıl bittiğini anlayamadım bile. Ve şu an devam kitabı Darağacı Şarkısı için çıldırıyorum.🙊

“Devedikenini say, bir, iki, üç
Yakında bütün Impler özgür kalacak.
Devedikenini say, dört, beş, altı,
Çıkar silahlarını, taşlarını, sopalarını
Dişbudaklar yeşilden kırmızıya döndü,
Bahar geçti, yaz öldü.
Dakikaları say, saatleri değil,
Çünkü umut minik bir çiçekle başlayacak.”



Violet’i tüm kalbimle sevdim, gerçekten. Karakter gelişimini okumak inanılmaz güzeldi. Başlarda kendine hiç güvenmeyen o minik çiçeğin, güçlendiğini görmek çok güzeldi.
Violet’in kardeşi Nate’i de en az Violet kadar çok sevdim. Spoiler olmaması için bir şey söyleyemiyorum ama, o malum sahneyi okuduktan sonra kalbim paramparça oldu. Devam kitabında Nate’in hikayesinin nasıl şekilleneceğini görmek için sabırsızlanıyorum.
Ve elbette, Ash... Benim güzel sincabım. Onu ne kadar sevdiğimi anlatabilmem mümkün mü, bilmiyorum. Gerçekler hakkında hiçbir fikiri olmamasına rağmen, Violet’e olan koşulsuz güveni, o harika sevgisi kalbimi eritti.
Hikayenin nasıl ilerleyeceğini gerçekten çok fazla merak ediyorum. Kitabı hala okumadıysanız bence acele etmelisiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder