Kitabı incelemek ve satın almak için : Goodreads || D&R || KitapYurdu
***************
Aşk insanı büyütür;önce hissettirdiği tarifsiz mutluluk sonra kaybetmenin verdiği derin acıyla...
Günün birinde kimselere bahsedemeyeceğiniz bir sevgiye kapılırsanız?
En derine gömmeniz gereken ve ne kadar uğraşırsanız da bir türlü peşinizi bırakmayan.Yok olup gideceğine zamanla daha da büyüyerek varlığınızı kaplayan ve sonunda kendiniz olup size dönüşen bir sevgiye?
Her bitişin yeni başlangıçlara kapı olduğunu hatırlatan Kurtlara Söyle Eve Döndüm,önyargıların yalnızca gerçek sevgiye boyun eğdiğinin de güzel bir kanıtı...
***************
Herkese merhabaa :)
Bu sefer uzun zaman önce okuduğum,blogda mutlaka yer almasını
istediğim,benim için çok kıymetli bir kitabın yorumu için buradayım.Bu kitabın
ardından kaç kitap okumuş olsam da bende böylesi bir etki yaratan kitap
olmadığını açıkça söylemek istiyorum.Ve blog açma kararımı da hızlandıran kitap
buydu.
Kurtlara Söyle Eve Döndüm...
İsmi beni o kadar meraklandırmıştı
ki...Daha sonra okuduğum,izlediğim yorumlar merakımı iyice arttırmıştı.Ve hemen
alıp okumuştum. İyi ki de okumuşum. Bu kitap beni öyle etkiledi,öyle kendine
hapsetti ki...Her satırını merak ederek okumuştum,bir an önce her şeyi
öğrenebilmek için hemen bitirmek istesem de bu kitaptan kopmamak için bitirmek
de istememiştim.
Aslında büyük bir farkındalıkla
başladım okumaya.Nelere dikkat edeceğimi bilerek ve konuya büyük ölçüde hakim
olarak okudum.Sonunda yıkılacağımı bile bile bu kitaba başladım,okudum ve
bittiğinde ise gerçekten yıkıldım.Öncesinde okuduğum tüm
kitapları sildi ve ilk sıraya yerleşti.
Ana karakterimiz 14 yaşındaki
June.June,yaşadığı zamanın dışında,bambaşka bir zamanda yaşamak isteyen ve
ormana gidip ‘orta çağ çizmeleri’ dediği çizmelerini giyip bambaşka bir zamanda
yaşadığını düşleyen çok farklı ve ince bir karakter. Ve June aids hastası olan dayısı
Finn’e aşık.Böyle söylendiğinde çok hoş gelmeyebilir gözünüze ki aynı durum benim için de söz konusu ama kitabı
okuduğunuzda June'un bu 'aşk' tanımının nasıl temiz bir duygu olduğunu ve sizi irite edebilecek hiçbir şey olmadığını göreceksiniz.Aslında bu
sadece aşk da değil bence,aynı zamanda bir parça hayranlık ve saf bir sevgi. Bu
aşk,bu duyguların öyle güzel bir karışımı ki...Hepsinden daha yüce,daha özel ve
çok daha güzel bir duygu...June da tüm
bu ‘mahrem duyguları’ dayısına karşı hissettiği için öyle utanıyor ki aslında
düşünürken bile dillendiremiyor.
Finn’in aids hastası olduğunu kitabın
başında öğreniyoruz zaten ve çok kısa
bir süre içinde de hayatını kaybediyor. June cenazede gördüğü Toby’nin Finn’in
erkek arkadaşı olduğunu öğreniyor ve hikaye böylece şekillenmeye başlıyor.
Toby,June ile görüşmek istese de June Toby’den nefret ettiği için
onunla görüşmek istemiyor ki bu nefretin oluşmasının ardında ailesi -özellikle
annesi- var çünkü Toby’nin biliçli
olarak Finn’e aids bulaştırdığını düşünüyorlar. Ama daha sonra Toby’nin
kararlılığıyla ve Finn hakkında bir şeyler öğrenmek isteyen June’un önüne
geçemediği merakıyla görüşmeye başlıyorlar ve bu buluşmalar sayesinde June,
Toby’nin içinde bir Finn olduğunu görüyor ve Finn’i Toby’nin içinde de olsa
görebilmek için Toby’yle görüşmeyi,onu ne kadar sevmese de hatta nefret
ettiğini düşünse de göze alıyor. Ve kitap bu şekilde ilerliyor.
Zamanla June, Finn’in evindeki pek çok eşyanın Toby’ye ait
olduğunu,hatta Finn’de gördüğü ve Finn’i
onun gözünde daha da mükemmel kılan pek çok özelliğin aslında Toby’ye ait
olduğunu görüyor.Toby ne kadar Finn’e işlemişse Finn’in de o kadar Toby’ye
işlemiş olduğunu görüyor.
‘Bir an için sanki Finn de bizimle o trendeymiş gibi hissetmiştim.Sanki
Toby’nin omzunda ona tam da ne söylemesi gerektiğini fısıldayan küçük,hayalet
bir Finn oturuyordu.’
June bu sözlerle öyle güzel anlattı ki bu durumu...Bu ince
işleyiş beni öyle büyüledi ki...Şimdi onların da bana işlediğini
düşünüyorum,umuyorum.
Ben Toby’ye başından beri hiç kızamadım,ondan
hiç nefret etmedim.Bir an bile şüphe duymadım ondan.Finn ne kadar mükemmel ne
kadar ince işlenmiş bir karakterse Toby de o kadar mükemmel,o kadar ince bir
karakterdi bana göre. June’un dediği gibi ‘Toby kötü biri olsaydı Finn neden onu
sevsindi ki?’
June’un ablası Greta beni öyle
sinirlendirdi ki yaptıklarıyla... Ama sonra bir bakışıyla,bir sözüyle hatta
anlatmak isteyip bir türlü hiçbir şey anlatamayışıyla yaptıklarını unutturdu
bana,affettirdi kendini.İkisi de aslında hiç bu kadar uzak olmayı istemeseler
de birbirlerine bu kaçınılmaz oluyor onlar için.
Kitapta aynı zamanda aidse karşı
bakışı,hastaların gözden çıkarılışını da anlatmış bizlere yazar.Ve bu okurken
öyle canımı yaktı ki...Aids’in aynı ortamda bulunarak bile bulaşabileceğini
düşünen sığ zihniyetler...
Ve müzik...Mozart-Requiem...Bu kitap
için öyle özel bir yeri var ki...Tam bir klasik müzik aşığı olan ben bir kez de
bu yüzden vuruldum bu kitaba.
Carol Rifka Brunt,ilk kitabı olmasına
rağmen ustaca yazmış bu kitabı.Ve umuyorum ki başka kitaplar da yazar.Kalemini
öyle sevdim ki bir an bile düşünmeden yazdığı her şeyi okurum.Bu kitabı mutlaka
okumak gerek hem de defalarca!
Elimden gelse bu kitabı alır ve kalbimin ‘en
mahrem’ yerine koyar ve orada saklardım.
Konu bu
kitap olunca ne kadar anlatmaya çalışsam da az geliyor.Eğer okuduysanız ve
fikirlerinizi benimle paylaşmak isterseniz çok,çok sevinirim.Yorumlarınızı
merakla bekliyorum.Ve eğer hala bu kitabı okumadıysanız veya önyargılarınız
yüzünden okumuyorsanız;tüm önyargılarınızı bir kenara bırakın ve bu kitabı
okuyun.Ne demek istediğimi,neden böyle etkilendiğimi o zaman çok iyi
anlayacaksınız.Şimdiden keyifli okumalar diliyorum.:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder