10 Ağustos 2015 Pazartesi

KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM || CAROL RIFKA BRUNT

Kitabı incelemek ve satın almak için : Goodreads || D&R || KitapYurdu

***************
  Aşk insanı büyütür;önce hissettirdiği tarifsiz mutluluk sonra kaybetmenin verdiği derin acıyla...

  Günün birinde kimselere bahsedemeyeceğiniz bir sevgiye kapılırsanız?

  En derine gömmeniz gereken ve ne kadar uğraşırsanız da bir türlü peşinizi bırakmayan.Yok olup gideceğine zamanla daha da büyüyerek varlığınızı kaplayan ve sonunda kendiniz olup size dönüşen bir sevgiye?

Her bitişin yeni başlangıçlara kapı olduğunu hatırlatan Kurtlara Söyle Eve Döndüm,önyargıların yalnızca gerçek sevgiye boyun eğdiğinin de güzel bir kanıtı...
***************
Herkese merhabaa :)
Bu sefer uzun zaman önce okuduğum,blogda mutlaka yer almasını istediğim,benim için çok kıymetli bir kitabın yorumu için buradayım.Bu kitabın ardından kaç kitap okumuş olsam da bende böylesi bir etki yaratan kitap olmadığını açıkça söylemek istiyorum.Ve blog açma kararımı da hızlandıran kitap buydu.

Kurtlara Söyle Eve Döndüm...
       İsmi beni o kadar meraklandırmıştı ki...Daha sonra okuduğum,izlediğim yorumlar merakımı iyice arttırmıştı.Ve hemen alıp okumuştum. İyi ki de okumuşum. Bu kitap beni öyle etkiledi,öyle kendine hapsetti ki...Her satırını merak ederek okumuştum,bir an önce her şeyi öğrenebilmek için hemen bitirmek istesem de bu kitaptan kopmamak için bitirmek de istememiştim.

        Aslında büyük bir farkındalıkla başladım okumaya.Nelere dikkat edeceğimi bilerek ve konuya büyük ölçüde hakim olarak okudum.Sonunda yıkılacağımı bile bile bu kitaba başladım,okudum ve bittiğinde ise gerçekten yıkıldım.Öncesinde okuduğum tüm kitapları sildi ve ilk sıraya yerleşti.



       Ana karakterimiz 14 yaşındaki June.June,yaşadığı zamanın dışında,bambaşka bir zamanda yaşamak isteyen ve ormana gidip ‘orta çağ çizmeleri’ dediği çizmelerini giyip bambaşka bir zamanda yaşadığını düşleyen çok farklı ve ince bir karakter. Ve June aids hastası olan dayısı Finn’e aşık.Böyle söylendiğinde çok hoş gelmeyebilir gözünüze ki aynı durum benim için de söz konusu ama kitabı okuduğunuzda June'un bu 'aşk' tanımının nasıl temiz bir duygu olduğunu ve sizi irite edebilecek hiçbir şey olmadığını göreceksiniz.Aslında bu sadece aşk da değil bence,aynı zamanda bir parça hayranlık ve saf bir sevgi. Bu aşk,bu duyguların öyle güzel bir karışımı ki...Hepsinden daha yüce,daha özel ve çok daha güzel bir duygu...June da  tüm bu ‘mahrem duyguları’ dayısına karşı hissettiği için öyle utanıyor ki aslında düşünürken bile dillendiremiyor.

       Finn’in aids hastası olduğunu kitabın başında öğreniyoruz zaten  ve çok kısa bir süre içinde de hayatını kaybediyor. June cenazede gördüğü Toby’nin Finn’in erkek arkadaşı olduğunu öğreniyor ve hikaye böylece şekillenmeye başlıyor.

  Toby,June ile görüşmek istese de June Toby’den nefret ettiği için onunla görüşmek istemiyor ki bu nefretin oluşmasının ardında ailesi -özellikle annesi-  var çünkü Toby’nin biliçli olarak Finn’e aids bulaştırdığını düşünüyorlar. Ama daha sonra Toby’nin kararlılığıyla ve Finn hakkında bir şeyler öğrenmek isteyen June’un önüne geçemediği merakıyla görüşmeye başlıyorlar ve bu buluşmalar sayesinde June, Toby’nin içinde bir Finn olduğunu görüyor ve Finn’i Toby’nin içinde de olsa görebilmek için Toby’yle görüşmeyi,onu ne kadar sevmese de hatta nefret ettiğini düşünse de göze alıyor. Ve kitap bu şekilde ilerliyor.
Zamanla June, Finn’in evindeki pek çok eşyanın Toby’ye ait olduğunu,hatta Finn’de gördüğü ve  Finn’i onun gözünde daha da mükemmel kılan pek çok özelliğin aslında Toby’ye ait olduğunu görüyor.Toby ne kadar Finn’e işlemişse Finn’in de o kadar Toby’ye işlemiş olduğunu görüyor.

         ‘Bir an için sanki Finn de bizimle o trendeymiş gibi hissetmiştim.Sanki Toby’nin omzunda ona tam da ne söylemesi gerektiğini fısıldayan küçük,hayalet bir Finn oturuyordu.’
  June bu sözlerle öyle güzel anlattı ki bu durumu...Bu ince işleyiş beni öyle büyüledi ki...Şimdi onların da bana işlediğini düşünüyorum,umuyorum.

      Ben Toby’ye  başından beri hiç kızamadım,ondan hiç nefret etmedim.Bir an bile şüphe duymadım ondan.Finn ne kadar mükemmel ne kadar ince işlenmiş bir karakterse Toby de o kadar mükemmel,o kadar ince bir karakterdi bana göre. June’un dediği gibi ‘Toby kötü biri olsaydı Finn neden onu sevsindi ki?’

       June’un ablası Greta beni öyle sinirlendirdi ki yaptıklarıyla... Ama sonra bir bakışıyla,bir sözüyle hatta anlatmak isteyip bir türlü hiçbir şey anlatamayışıyla yaptıklarını unutturdu bana,affettirdi kendini.İkisi de aslında hiç bu kadar uzak olmayı istemeseler de birbirlerine bu kaçınılmaz oluyor onlar için.

        Kitapta aynı zamanda aidse karşı bakışı,hastaların gözden çıkarılışını da anlatmış bizlere yazar.Ve bu okurken öyle canımı yaktı ki...Aids’in aynı ortamda bulunarak bile bulaşabileceğini düşünen sığ zihniyetler...

       Ve müzik...Mozart-Requiem...Bu kitap için öyle özel bir yeri var ki...Tam bir klasik müzik aşığı olan ben bir kez de bu yüzden vuruldum bu kitaba.
       Carol Rifka Brunt,ilk kitabı olmasına rağmen ustaca yazmış bu kitabı.Ve umuyorum ki başka kitaplar da yazar.Kalemini öyle sevdim ki bir an bile düşünmeden yazdığı her şeyi okurum.Bu kitabı mutlaka okumak gerek hem de defalarca!

      Elimden gelse bu kitabı alır ve kalbimin ‘en mahrem’ yerine koyar ve orada saklardım.


Konu bu kitap olunca ne kadar anlatmaya çalışsam da az geliyor.Eğer okuduysanız ve fikirlerinizi benimle paylaşmak isterseniz çok,çok sevinirim.Yorumlarınızı merakla bekliyorum.Ve eğer hala bu kitabı okumadıysanız veya önyargılarınız yüzünden okumuyorsanız;tüm önyargılarınızı bir kenara bırakın ve bu kitabı okuyun.Ne demek istediğimi,neden böyle etkilendiğimi o zaman çok iyi anlayacaksınız.Şimdiden keyifli okumalar diliyorum.:) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder