6 Mayıs 2020 Çarşamba

Nefret Oyunu || Sally Thorne

Kitabı incelemek için: Goodreads
***
Düşman (isim):
1) Bir insanın yenemediği ya da üstesinden gelemediği bir rakip
2) Bir insanın felaketi
3) Joshua Templeman

Lucy Hutton ve Joshua Templeman birbirlerinden nefret ediyordu. Bu sadece hoşlanmamak ve birbirlerine katlanmak zorunda kalmak da değildi. Gerçekten nefret ediyorlardı. Ortak iki CEO'nun asistanları olarak karşılıklı çalışırken, duygularını pasif agresif yollarla birbirlerine göstermekten de hiç çekinmiyorlardı. Lucy, Joshua'nın işine neşesiz, sıkıntılı ve titiz yaklaşımını anlamıyor, Joshua ise Lucy'nin parlak elbiselerinden, acayipliklerinden ve iyimser tavrından dolayı hayrete düşüyordu.

Şimdi, aynı terfi için çabalarken çekişmeleri doruk noktasına ulaşmış ve Lucy, bu son oyunları neredeyse onu işinden edecek olmasına rağmen geri adım atmayı reddetmişti. Fakat Joshua ve Lucy arasındaki gerilim kaynama noktasına gelecek ve Lucy, belki de Joshua'dan nefret etmediğini fark etmeye başlayacaktı. Hatta belki de Joshua'nın da ondan nefret etmediğini. Yoksa bu sadece başka bir oyun muydu?

***

Yoruma nasıl başlayacağımı bilemiyorum çünkü yüzümdeki şapşal sırıtma mantıklı düşünmemi engelliyor gibi düşünüyorum.🙊 Yine de bir deneyelim🙊
Uzun zamandır okuduğum en eğlenceli, en tatlı kitaptı. Ve kesinlikle böyle güzel bir hikayeyi okumaya ihtiyacım vardı. Kitabı Josh’ın Paskalya Yumurtasını sakladığı gibi saklıyordum bir süredir. Çünkü seveceğimden emin olduğum kitapları hemen okuyup bitirmek istemem.😏 Ama tabii kaçınılmaz son geldi ve okuyup bitirdim. 😞 Detaylara geçmeden önce şunu söyleyeyim, kitapla ilgili sevmediğim bir şey varsa o kesinlikle kitabın bitmiş olması. Kesinlikle daha fazlasına ihtiyacım vardı. Sona erdiği için kalbim kırık.💔


💙“Bir teorim vardı. Birinden nefret etmek ve ona aşık olmak rahatsızlık verecek kadar birbirine benzer duygulardı. Aşkı ve nefreti birbiriyle kıyaslayacak çok fazla zamanım olmuştu ve bunlar tamamen benim gözlemlerimdi.
Aşk ve nefret iç organlarıyla ilgiliydi. O kişiyi düşündüğünüzde mideniz düğümlenirdi. Kalbiniz göğsünüzün içinde ağırlaşır, parlaklaşır, neredeyse teninizin ve giysilerinizin üzerinden görünür hale gelirdi. İştahınız ve uykunuz paramparça olurdu. Onunla her karşılaşmanız kanınızı tehlikeli oranda adrenalinle doldururdu ve uçmakla kavga etmek arasında bir eşiğe gelirdiniz. Vücudunuzun dizginleri nadiren sizin elinizde olurdu. Yanıp kül olurdunuz ve bu sizi korkuturdu.
Aşk da nefret de aynı oyunun aynadan yansımaları gibiydi ve kazanmak zorundaydınız. Neden peki? Kalbiniz ve egonuz için. İnanın bana, bunu bilen biri varsa o da benim.”

💙”Bunu nasıl açıklayabilirim sana? Biz çocukken, Patrick Paskalya yumurtasını bir an önce yerdi. Bense yumurtamı doğum günüme kadar saklardım.”
“Doğum günün ne zaman?”
“20 Haziran.”
“Burcun ne? Yengeç mi?”
“İkizler.”
“Ve neden sen bir an önce yemezdin?” Vay canına, bir şeylerin nasıl pis bir şekilde söyleneceğini gerçekten biliyordum.
Saçlarımı omzumun üzerinden çekti. “Bu Patrick’i deli ediyordu. Odama girerek takıntı halinde onu arıyordu. Her gün bana yumurtamı yiyip yemediğimi soruyordu. Onu çıldırtıyordu. Ailemi de çıldırtıyordu. Bana yemem için yalvarırlardı bile. Nihayet yediğimdeyse de başkalarının bunu ne kadar istediğini bildiğimden tadı çok daha lezzetli oluyordu.”


Lucy Hutton’ın çalıştığı Gamin Yayıncılık ve Joshua Templeman’ın çalıştığı Bexley Kitapçılık birleşme kararı alıyorlar. Ve Gamin’in CEO asistanı Lucy ve Bexley’nin CEO asistanı Josh karşılıklı masalarda oturup sürekli birbirleriyle nefret oyunları oynadıkları inanılmaz bir rekabetin içine giriyor. Ve şirkette yeni bir pozisyonun açılmasıyla bu rekabet, sanki daha fazlası mümkünmüş gibi, iyice artıyor. Ve bu süreçte Josh ve Lucy’nin gelişen ilişkilerini okuyoruz.
Lucy birleşme sonrası en yakın arkadaşının işten çıkarılması ve ona karşı tavır almasıyla yapayalnız kalıyor. Yönetime bu kadar yakın olduğu için, herkesle arasının inanılmaz iyi olmasına, bu kadar ilgili ve anlayışlı olmasına rağmen, gerçek anlamda kimse onunla arkadaş olmuyor. Josh’tan bir arkadaşlık beklese de daha ilk günden böyle bir şeyin olamayacağını net bir şekilde anlıyor. Ve kendini nefret dolu bir rekabetin içinde buluyor.


💙”Senden hiçbir şey saklayamıyorum. En kötüsü bu.” Yüzümü yastığa gömmeye çalıştım.
“Benden bir şey saklamana gerek yok.” Çenemi parmaklarıyla tuttu ve beni öptü.
“Sen ürkütücüsün. Beni inciteceksin.”
“Sanırım biraz ürkütücüyüm ama seni bir daha asla incitmeyeceğim. Seni kim incitmeye çalışırsa da nasıl ürkütücü olduğumu öğrenecek.”
“Benden nefret ediyorsun.”
“Hiçbir zaman etmedim. Bir saniyeliğine bile olsa. Ben her zaman seni sevdim.”


Josh ise Lucy’nin tam tersi bir karakter. Kimseye karşı bir anlayışı, ilgisi yok. Şirketin neredeyse tamamı ondan korkuyor. Lucy’nin tersine inanılmaz düzenli ve mesafeli. Hatta Lucy’i çıldırtan her gün için belirlediği bir gömlek sırası var!

Birbirlerini sürekli alt etmeye çalışmalarını okumak ise gerçekten eğlenceliydi.
Kitap nasıl akıp gidiyor anlatamam. Lucy’nin o tatlı anlatımını çok fazla sevdim. Josh’ın bakışından anlatılsaydı da çok severdim, eminim.🙊
💙“Ah. Neden?” Midem kasıldı.
Düşündü. “Biri sana çok az şey verdiğinde ondan ne alabilirsen almaya bakıyorsun.”


Lucy ile birlikte gerçek Josh’ı keşfetmekse, harika bir deneyimdi. Evindeki origami kuşu, buzdolabında asılı duran not kağıdı, ajandasındaki kurşun kalem kodlaması ve elbette yatak odasının duvarlarının rengindeki gerçeklik kalbimi eritti. Tam tersi bir çabada gibi gözükmesine rağmen aslında fark edilmeyi bekliyor oluşu sıvılaşmama neden oldu.❤️🙊 Biliyorsunuz, böyle ince işlenmiş karakterlere düşmek tam bana göre.🙃

💙”Bir gün pişman olmayacağına emin misin? Büyük bir fırsatı teptin Josh.”
“Bütün gün rakamların içine gömüleceğim. Mücadeleme her seferinde bir yayınevini finansal çöküşten kurtararak devam edebilirim.”
“İnsanları bundan sonra ağlatmamaya çalış lütfen. Artık gerçek sen gibi davranmanın zamanı geldi. Sen Bay Hoş Adamsın.”
“Buna söz veremem. Ama benim için Sanderson’daki bu pozisyon açıkçası daha uygun. En iyi tarafıysa her akşam kanepemde senin oturduğun evime geliyor olacağım. Deneseydim bile daha doğru bir karar veremezdim.”


Lucy’i ne kadar sevsem de gözünün önündeki gerçekleri bu kadar geç görmesine çok kızdım, aslında üzüldüm de. Ama Josh’ın etkisiyle çilekli kurabiyenin içinden çıkan dişi aslanı okumak da çok zevkliydi.
Kısacası kitabın her anını büyük bir keyifle okudum. Josh’ın güzelliği yüzünden eriyip gittim. Lucy’i tüm kalbimle sevdim.
Siz de tatlı bir hikayesi, güzelliklerine bayılacağınız karakterleri olan, bir çırpıda okunup yüzünüzde tatlı bir gülümseme bırakacak bir kitap arıyorsanız Nefret Oyunu harika bir seçim olacaktır. Umarım siz de okur, benim kadar seversiniz.🍓🍪
Son olarak, film için aşırı heyecanlıyım. Umarım çok beklemeyiz!
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder