13 Ekim 2019 Pazar

Kürk Mantolu Madonna || Sabahattin Ali

Kitabı incelemek için: Goodreads

***






"Ah Maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? Niçin rüzgârlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? Niçin yanımda değilsin?"






***



❤️“Benim beklediğim aşk başka!” dedi. “O, bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka... Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilemez bir istemek!”


Nerden başlasam, nasıl anlatsam bilmiyorum kitabı, bana hissettirdiklerini. Gerçekten anlatabilir miyim tamamiyle onu da bilmiyorum.
Ben bu kitabı okuyalı dokuz yıl gibi bir şey olmuş. İnanın ben de inanamadım bunca zamanın nasıl geçtiğine. Tahmin edebileceğiniz üzere, lisede okumuştum. Bence birçoğumuz bu kitapla edebiyat dersimizde tanıştık. Fakat ben ders ile okutulan kitapları memnuniyetle karşılayan biriydim. Daha önce hiç okumadığım, benim için çok farklı ve çok büyüleyici kitaplarla o zamanlar tanıştım. O yüzden kendimi biraz şanslı hissediyorum.


❤️"Asıl mühim olan, iki insanın birbirini bulması bu derece güç olan şu dünyada, bu nadir saadete ermekti."
❤️"Seni seviyorum... Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum."


❤️“Ah Maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? Niçin rüzgârlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? Niçin yanımda değilsin?”

Ben kitabı o zaman da sevmiştim. Uzun süredir aklımda yeniden okuma isteği olsa da bir türlü gerçekleştirememiştim. Fakat yeniden okuyumca gördüm ki, o zaman okuduğum kitap ile şimdiki arasında çok ama çok fazla fark var. Daha doğrusu, o zamanki ben ile şimdiki ben arasında inanılmaz bir değişim var. Ve bu değişimi görmenin beni ne kadar mutlu ettiğini anlatmam mümkün değil.❤️
Evet, kitap hep güzeldi ama ben, her satıra ustalıkla işlenmiş bu güzelliklerin yeni farkına vardım. O zamanlar sevmiş, beğenmiştim ama şimdi yazılan her satırı, her duyguyu iliklerimde hissettim. Raif Efendi’nin o varoluş sancılarını, korkularını, yalnızlığını, Maria Puder’e olan aşkını, bu aşkla ne yapacağını şaşırmış o hallerini... her şeyi çok severek, gerçekten hissederek okudum bu kez.
Konuya hiç girmeyeceğim. Bilmeyen kalmamıştır artık bence. Bu yazdığım da yorumdan çok kitaba olan duygularım oldu zaten yine. Ama ne yapayım çok sevince, böyle büyülenince gözüm başka bir şeyi görmüyor.🙈 Hala kitabı okumayan varsa ne olur acele edin okumak için. Ya da uzun zaman önce, mecburiyetle okuyup da sevememişseniz lütfen bir kez daha şans verin. Aradaki değişimi gördüğünüzde asla pişman olmayacaksınız.


❤️Fakat bu hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?.. Ben de, o zamana kadarki hayatımın boşluğunu, gayesizliğini sırf böyle bir insandan mahrum oluşumda bulmaya başlamıştım. İnsanlardan kaçışım, içimden geçenletin en küçük bir parçasını bile etrafıma sezdirmekten çekinişim bana sebepsiz ve manasız görünürdü. Zaman zaman beni saran hüzünlerin, hayat bıkkınlığının ruhi bir hastalık alameti olmasından korkardım. Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.

❤️“Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş... Ve ben bu anda başka hiçbir şey istemiyordum. Dünyanın en zengin adamıydım. Gözlerimle onu takip ederek mırıldanıyordum:”Sana teşekkür ederim... Teşekkür ederim!..” Ve sergideki resmi seyrederken düşündüklerimin doğru çıktığını görmekle memnun oluyordum. O aynen benim tasavvur ettiğim gibiydi... Başka türlü olsa bana böyle tanıdık gözlerle bakar, selam verir miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder