Kitabı incelemek ve satın almak için: D&R || Kitapyurdu
***
Joss geçmişte yaşadığı acıları bir kutuya kilitleyip her şeyi unutmak için Amerika’dan iskoçya’ya yerleşmişti ve şimdi yeni bir ev arıyordu.
Bulduğu ev Dublin Caddesi’ndeki havalı binalardan birindeydi.
Yolda bir adamla karşılaştı.
Takım elbiseli, bronz tenli, çıldırtıcı İskoç aksanlı, maço tavırlı, seksi bakışlı Braden’la.
Joss, Braden’ın her zaman kolunda taşıdığı Barbşe kılıklı kızlardan biri değildi, olmaya da hiç niyeti yoktu.
Ama insan arzularına nereye kadar gem vurabilir?
***
“Bazen bulutlar tüy gibi değildir. Bazen yüklüdürler ve kararırlar. Hayat bu işte. Olur böyle şeyler. Bu, hayatın çok korkunç olduğu anlamına gelmez ya da benim artık korkmadığım anlamına da gelmez ama artık gökyüzünün altında yanımda Braden’ın durduğunu bildiğim sürece işler yolunda olacak. Yağmur yağacak ama birlikte ıslanacağız. Ki Braden’ı biraz tanıyorsam, bizi en kötüsünden korumak için mutlaka yanında devasa bir şemsiye olacaktır.
Belirsiz de olsa böyle bir gelecekle baş edebilirim işte.”
☔️☔️☔️
Ne okusam ne okusam diye kararsızlıktan kıvrandığım bir anda Dublin Caddesi çıktı karşıma ve hemen okumaya başladım. Başladığım gibi de bitirdim. Braden Carmichael sahneye çıktığı gibi peşine takıldım, sürüklendim gittim.
❤️“Ne iş?”
“Paylaşmayı sevmem.”
Gözlerimi gözlerine diktim ve sanki mümkünmüş gibi, şimdi daha da öfkeli görünüyordu. Şu küçücük odada Braden kocaman kalıyor, ürkütücü görünüyordu, aramızdaki hacim farkı da iyice belirginleşmişti. İstese beni böcek gibi ezebilirdi.
“Efendim?”
Gözleri kısıldı. “Paylaşmayı sevmem dedim.”
Aklıma Vicky geldi. “Ben öyle işitmedim.”
“Tekrar edeyim.” Öfkeyle bana doğru bir adım attı. “Söz konusu sensen... paylaşmayı sevmem.”
Braden’ı nasıl anlatabilirim ki... Bir kere adam çok zeki, fazlasıyla yakışıklı, takım elbiseli, aşırı eğlenceli, başarılı, güçlü, sahiplenici, sivri dilli ve bir şeyi aklına koyduğunda inanılmaz kararlı. Braden’ı daha uzun uzun anlatabilirim aslında ama bence okuyup görseniz çok daha iyi olur.😏
“Seni seviyorum. Sen benimsin. Seni elimden almaya kalkışan biri olursa o herifi öldürürüm. O yüzden şöyle yapacağız: Önceliğimiz Ellie ama biz onunla ilgilenirken sen istediğin kadar domuzluk yapıp ayrıymışız gibi davranabilirsin. Sana izin vereceğim. Ama her gün de buraya gelip ne kaçırdığını gözüne sokacağım.”
Jocelyn ise aşırı yaralı bir karakter. Acısıyla baş edebilmek için bazı yöntemler geliştirmiş, her ne kadar kızdığım anlar olsa da onun da haklı sebepleri var. Panik ataklarıyla mücadele ettiği anlar boğazıma bir yumru oldu oturdu. Duyguyu hissetmekte hiç zorluk çekmiyorsunuz bu kitapta. Anlayacağınız başlarında epey sevmiştim Jocelyn’i. Fakat bir yerden sonra Braden’a davranışları beni çileden çıkardı. Evet sebepleri vardı kendince ama karşısındaki alelade biri değildi, Braden’dı. İlgisini, sevgisini en başından beri esirgemeyen Braden! Adam sırf onunla bir bağ kurabilmek için o saçma sapan kurallarını, sınırlı sürelerini bile kabul etti. Başından beri amacı Jocelyn için hep daha fazlası olmaktı ve bunu hissettirebildiği için onu ayrıca sevdim. ❤️
❤️”Çok güzel görünüyorsun Jocelyn.”
Midem gene bir takla attı, gülümsedim.
“Teşekkür ederim.”
“Ama saçını toplaman gerek.”
“Ne?” Elimi saçıma götürüp kaşlarımı çattım. “Neden?”
Braden’ın gözleri tehlikeli bir şekilde kısıldı. “Sen topla işte.”
“Nedenini söyleyene kadar toplamayacağım.” Saçım güzel görünüyordu. Aksini düşünmüş olamazdı.
“Çünkü... Saçının ne kadar güzel olduğunu bilen tek erkek olmak hoşuma gidiyor. Açtığında ne kadar dayanılmaz göründüğünü de.”
“Bu ne eski kafalılık.”
Braden’ın kısık gözleri parlamaya başladı.
“Jocelyn,” diye uyardı.
“Sen ciddi misin?”
“Çok fena hem de.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder